Menü
içinde , ,

Arap Baharının Gerçek Kazananı Kim?

Arap Baharının Gerçek Kazananı Kim

Arap Baharının Gerçek Kazananı Kim

 

 Orta Doğu’daki Karışıklığın Doğu Akdeniz’le Bağlantısı Nedenler ve Öneriler

İbni Arabi, Şeytana şeytanlığı yaptıran şeyin, Allah aşkı olduğunu söyler. Yani Şeytan, Allah’ı o kadar çok seviyordur ki kendisinden daha fazla sevdiği bir şey yaratıldığını öğrendiğinde kıskançlıktan deliye dönüp, isyan eder. Allah’ın Şeytan’dan daha çok sevdiği şeyin insan olması, Şeytan’ın bizzat Allah’a ait olması, PARADOKS.
(Onur Ünlü, Kız Çocuğu)

Türkiye 23 Haziran seçimlerine hazırlandığı dönemde Ekrem İmamoğlu adına Yunanistan’ın yerel gazetesi Greek Reporter’da pek çok haber yapılmıştır. Bu haberlerin çoğunda Ekrem İmamoğlu’nun Pontus Rum köklerini taşıdığı ve Kripto Hıristiyan olduğu iddia edilmiş ve bu iddialar o dönemde Türkiye’de iç sarsıntıların yaşanmasına yol açmıştır. Yunanistan ise, Türkiye’nin bu karışıklığından faydalanarak seçim döneminde Doğu Akdeniz meselesine daha fazla odaklanmış, TR’nin saf dışı kalması için elinden geleni yapmıştır.
 Bu propaganda sürecinde ise, yukarıdaki tişörtlerin basılması ve medyaya sunulması Yunanistan’ın Megali İdea düşüncesi doğrultusunda ilerlemeye çalıştığının açık bir göstergesidir.
Türkiye ve Yunanistan arasından ilk gerilim elbette Doğu Akdeniz’de bulunan enerji kaynakları ile başlamamıştır. Tarih boyuncu inişli çıkışlı bir seyir halinde olan bu ilişkileri en çok etkileyen iki sorun bulunmaktadır. GYRY VE KKTC arasında yaşanan en kanlı dönemlerden birisi olan sloganların hala kulaklarda yankılandığı Enosis (1930’lu yıllarda Kıbrıs’lı Rumların Yunanistan ile birleşme talebinden doğan harekete verilen isim) ve Taksim kavramlarının literatürlerde yer alacağı, sonuçlanmasının ise 30 yıl alacağı bu dönem TR ve Yunanistan arasında yaşanan en sarsıntılı süreçlerin başında gelmektedir.




İkinci en büyük sorun olan Doğu Akdeniz meselesi, günümüzde canlılığını korumaktadır. Ara dönemlerde Türkiye ve Yunanistan arasında kıta sahanlığı sorunu, S-300 Füze Krizi, Ege Adaları sorunun yaşanması ise,  ikili ilişkilerin sarsıntısının daima dinamik kalmasına yol açmıştır.
(Yukarıdaki görselde Doğu Akdeniz’deki muhtemel enerji rotaları gösterilmektedir.)
                Doğu Akdeniz meselesinin günümüzde geldiği durumun pek çok nedeni sayılabilir. GKRY’nin KKTC’nin kıta sahanlığı yok saymaya çalışması ve adeta dışlama politikasıyla yaptığı girişimler ilişkilerin günümüzdeki konjonktüre ulaşmasını sağlamıştır. Özellikle, GKRY, Yunanistan ve İsrail tarafından imzalanan East-Med doğalgaz boru hattı projesi, TR’yi bölgeden dışlamaya yönelik ilk adımların başında gelmektedir. Bu anlaşmaya tepki olarak, KKTC Başbakan Yardımcılığı ve Dışişleri Bakanlığı, “GKRY, Yunanistan ve İsrail tarafından imzalanan east-med doğalgaz boru hattı projesi KKTC ve Türkiye’yi bölgesel enerji denkleminin dışına itmeye yönelik düşmanca ve provokatif çabaların yeni bir ürünüdür ” açıklamasında bulunarak anlaşmaya ilk reaksiyonu göstermiştir.
                 Türkiye’nin yakın zamanda Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ile Güvenlik ve Askeri İşbirliği Mutabakatı Muhtırasının imzalanmasıyla birlikte, Türkiye münhasır ekonomik bölgesini garanti altına almıştır. Türkiye bu hamlesiyle Yunanistan ve İsrail’in planlarını bozarak bölgeden dışlanma politikasının önüne geçerek, İsrail’in bölge politikasıyla ilgili kafa karışıklığı yaşamasını sağlamıştır.  Türkiye’nin Libya ile yaptığı mutabakat anlaşmasıyla birlikte bölgede hakim olan iç karışıklık çevre ülkelerinde baskısıyla daha da artış göstermiştir. Özellikle Rusya’nın Hafter’i desteklemesi tansiyonun artışındaki etkenler arasındadır. TSK’nın anlaşmanın ilerleyen ayında Libya’ya asker göndermesi büyük tepkilere yol açmakla birlikte Rusya ile TR’nin Libya’da karşı karşıya gelmesi durumunu da akıllara düşürmektedir.  
Ancak,  Türkiye, Rusya ve İranlı yetkililer arasında gerçekleştirilen telefon diplomasisinde, Libya ve Orta Doğu’daki gerginliği azaltmaya yönelik adımlar değerlendirilerek, çözüm odaklı bir diplomasi yaklaşımı yolunda ilerletildiğini hatırlatmakta fayda vardır. Rusya Savunma Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada,  Savunma Bakanı Sergey Şoygu ile Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan’ın telefonda görüştüğü ve Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki durumun ele alındığı bilinmektedir. Bölgedeki kriz durumlarının çözümü ve gerginliğin azaltılması için atılabilecek ortak adımların değerlendirilmesi ikili ilişkilerin olumlu bir yol izlediğinin göstergesidir.
Bununla birlikte ABD ve İran arasında geçen sene başlayan Hürmüz Boğazı (Basra Körfezi yaptırım tehdidi ve IHA’ların düşürülmesi) temelli kriz günümüzde İran’ın en üst düzey askeri komutanlarından, Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani’yi Cuma günü Irak’ta düzenlediği saldırıyla öldürmesiyle sonuçlanmıştır.

 Kasım Süleymani Suikastı hakkında açıklama yapan, İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif ise,  ABD’nin Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’yi öldürmesinin savaş nedeni olduğunu söylemiştir. Tüm Dünya ortaya çıkacak bir savaş ihtimalini konuşurken, İran, ABD’nin Irak’ta Anbar eyaletindeki Ayn el Esad hava üssüne ve Erbil’de Amerikan askerlerinin bulunduğu noktalara en az 22 füze attığına dair haberlerin medyada yankılanmasıyla, dengelerin değişebileceği ihtimali ortaya çıkmıştır. İran, saldırının sebebini ABD’nin öldürdüğü Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin intikamı olarak değerlendirirken, Ali Hamaney’in “yüzlerine tokadı indirdik” şeklinde açıklama yapması, söz konusun durumun diplomatik yollarla çözülemeyeceğinin işaretidir.
                ABD başkanı Donald Trump, gelişmelerin ardından yaptığı basın açıklamasında “İran harika bir ülke olabilir. Ancak İran savaşı tetikledikçe Orta Doğu’ya barış ve istikrar gelmeyecek. Ancak daha ileri gitmesine izin verilmeyecek. NATO’dan da bu sürece daha fazla müdahil olmasını isteyeceğim” diyerek olası bir savaş ihtimalinden uzak olduğunun sinyallerini vermiştir.
                Ancak savaş ihtimalinden uzak olunması demek ABD’nin müdahale etmeyeceği anlamına gelmemektedir. Geçmişte İran ve Irak’ın 8 yıl savaşmasını sağlayan ABD, günümüzde İran müdahalesiyle aslında yarım kalan Arap Baharını çevre ülkeleri kışkırtarak tamamlamaya çalışmaktadır. Bu kışkırtmanın en gerçek yaklaşımı ise, Mısır’ın ve Irak’ın olası bir müdahale durumunda İsrail’e saldırmaktan çekinmeyeceklerini dile getirmelerinden kaynaklanmaktadır. Geçmişte de aynı sorunla yüzleşen Orta Doğu devletleri diplomasiden uzak yalnızca çatışmaya dayalı bir politika izlemektedirler. Bu izlenilen politikanın kayıplarını bölgesel savaşlar olarak değerlendirebileceğimiz Körfez Krizi’nde ve Arap-İsrail Savaşı’nda görmüştük. ABD’nin Arap Baharında istediği kazancı elde edememesi ve Rusya’nın bu yalancı bahardan daha kazançlı çıkması üzerine, ABD, Doğu Akdeniz’e giden yolları garanti altına alabilmek için İran propagandasını başlattığını söylesek yanılmış olmayız.
Asıl mühim olan İran ve ABD arasında gerçekleşebilme ihtimali olan bu gerilimde Türkiye’nin yeni bir mülteci göçü meselesiyle ve tekrarlanacak olan tezkere kriziyle yüzleşmesi durumudur. ABD’nin Afganistan, Irak, Libya müdahaleleri göz önüne alındığında Türkiye’yi yanında görmek isteyeceği de aşikardır. Orta Doğu’nun daima bir kaos halinde bırakılmasının ve idari yönetimlerinin dışarıdan başka bir devlet tarafından yerine getirilmesinin sebebi ise, bölgedeki enerji kaynakları ve stratejik konum olarak Doğu Akdeniz bölgesine olan yakınlıklarından kaynaklanmaktadır. Bakınız; Rusya’nın Suriye ve Libya’dan çekilmemesi ve Orta Doğu bölgesinde yıllardır ABD’nin varoluş mücadelesini kazanmaya çalışması aslında asıl meselenin ne olduğunun anlaşılmasına yardımcı etkenlerdendir. Soğuk Savaşın sonlanmasıyla birlikte başlayan bölgesel savaşları Türkiye’nin sınır komşularının yaşaması, TR’yi (Suriye mülteci krizindeki gibi) demografik ve ekonomik olarak etkilemektedir. Olası mülteci sorunu düşünüldüğünde çıkara dayalı bir dış politika izlenmesi Türkiye açısından faydalı olacaktır.

Yorum Bırakın

Exit mobile version
Araç çubuğuna atla