içinde

İktidarın Yüksek Güvenlikli Hapishanesi: Toplum

“Çok daha korkunç olan, dünyanın küçük bir göreve sıkıca yapışan ve biraz daha büyüğünü elde etmek için mücadele eden bir çarkın dişlileriyle dolması… (Yani), sanki bizim bilincinde ve istekli olarak, düzene ihtiyaç duyan ve düzenden başkasına gerek duymayan ve bir an için bu düzenin sarsılması ihtimali karşısında sinirli ve korkak hale gelen insanlara dönüştüğümüze inanmamızdır.”

(Mitzman A.  The Iron Cage: An Historical Interpretation of Max Weber)

Amerikan sosyolog Amitai Etzioni’nin (1964) ifadesiyle, Biz organizasyonlar içinde doğmakta, organizasyonlar içinde eğitilmekte ve çoğumuz hayatımızın büyük bir kısmını organizasyonlar için çalışarak geçirmekteyiz. Boş zamanlarımızın çoğunu organizasyonlara ödeme yaparak, onlar içinde oynayarak ve dua ederek geçirmekteyiz. Çoğumuz bir organizasyon içinde ölmektedir ve gömülme zamanı geldiğinde bütün bu organizasyonların en büyüğünün –devletin- resmi iznini almak zorundayız.

Günümüz toplumunda güç rasyonel bir temele sahiptir. Modern toplumun temelini hukuki otorite, yasalar tarafından yönetilme, gücü gelenekselleşmiş, kabullenilmiş davranışlardan veya kişisel karizmadan ziyade rıza yoluyla ve üstlenilen görevin gerektirdiği otorite aracılığıyla meşrulaştırılması oluşturur. Bürokrasi bu düzenleyici yönetimin, kişisel-olmayan ve objektif gücün bir örneğidir. Bürokratlar önyargı ve tutkulardan uzak davranırlar; onlar kuralları toplumsal mevkii veya kökenine bakmadan herkese aynı şekilde uygularken, kendileri de daha üst bir otoriteye, iktidardaki hükümetin temsil ettiği halk iradesine tabilerdir. Günümüz memurlarının gücü kendilerine değil, aksine –ister polis, ister hakim, ister devlet memuru olsun- ,işgal ettikleri konumlara dayanır. Onlar,  büro içinde emirleri ancak belirli sınırlar içinde ve sadece astlarına uygularlar. Büro dışında memurlar hiçbir meşru güce sahip değillerdir. Büro içinde, ideal memur üstlerinden gelen emir ve kuralları itaatkar bir biçimde uygulayan inançlı bir hizmetkardır.

Küreselleşme süreciyle birlikte toplum, kendi iktidarını her alana yayarken (aile, iş, arkadaşlık alanında), tüm haklarını yönetici iktidarın eline bırakmıştır. Bireyler yalnızca devletin getirdiği olanaklar dâhilinde belirli bir özgürlük ve adalet mekanizmasına kavuşabilmektedir. Toplum, 7/24 gözetlenen bir hapishane gibi denetlenirken, aykırı davranan bireyler ise, belirli yaptırımlara maruz kalmaktadır. Toplumda, iktidarın normlarına karşı gelen bireyler hapishane, tımarhane gibi devletin denetlediği kurumlarda ömürlerini geçirmektedir. Toplumun en güçlü organizasyonu olan devletin belirlemiş olduğu anayasal düzene karşı gelmek, bir suç, bir başkaldırı değildir. Aslında bireyin var olan düzende bir düzensizlik kargaşası ortaya koymakta değildir. Söz konusu durum yalnızca bireyin tüm iradesizlikler ortamında kendi iradesini ortaya koymasından ibarettir.

Weber’e göre, modern bürokratik örgütlenme farklıdır, rüşvet, akraba kayırmacılığı ve kişisel iltimasın bol miktarda bulunduğu önceki yönetim biçimlerinden ayırır. Modern sanayi toplumları, ister kapitalist ister komünist olsun, istikrarlı işleyebilmek adına oldukça etkin örgütsel yapılara gerek duyarlar. Bilginin, güç olduğu düzende ise toplumdaki “düzen istikrarı” oldukça önemlidir. Başka bir ifadeyle devletlerin bu güce ulaşabilmesi ancak toplumdaki düzen hegemonyasıyla ilgilidir.

Bürokrasi kesinlikle, insanlara değil kurallara, bir kişisel ilişkiler ağına değil bir görevler hiyerarşisine dayandığı için, ( teoride ) en etkili ve üstün organizasyon biçimidir. Bürokrasi, şekilciliği ve kişisellikten uzaklığı arttırdıkça daha etkili olacaktır; zira böylece, mevcut görevlilerin yerini – tamamen olmasa bile- yeni memurlar topluluğu alacağı için, sistem önceki gibi işlemeyi sürdürecektir. Pratikte ise bürokrasi, karizmatik liderlerin tutunduğu ideolojiye bağlı olarak destek veren grupları içlerine dâhil ettikleri bir mekanizmadan öteye gidememiştir.

Tasarımın uygulamadan, yani zihinsel çalışmanın bedensel emekten ayrılması süreci… İş inisiyatifinin ve planlamasının yöneticinin kontrolüne –devletin- geçmesi, oluşturulan görev bölümleri ve hatta görevlerin alt bölümlere ayrılması, basitleştirilmesi, parçalanması… Bir işçinin üretim sürecini anlama, planlama gücünden büyük ölçüde yoksun bırakılması ve devasa bir montaj hattının basit bir dişlisi konumuna indirgenmesi. İktidarın, birey nezdinde her alana yayılması ve bireyin düzenden çıkarılamama çabası sürecinde, özgürlüğünü, doğuştan var olan haklarının farkına varamaması…

 İktidarın toplumları mahkum ettiği kara ütopya.

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir