içinde

Mikro Düzeyde Düzen Gibi Gözüken Bir Olgu Uzun Vadede Kaosu Tetikleyebilir

“Schopenhaur için insan, bir istenç deposu, şüphe kazanı; Nietzsche için bu bir potansiyel; Tanrı olmaya fırsat; kaçmamalı. İnsanı bilen var mı? İnsan “tek başına” bir yokluk; temsil gücü bakımından tam bir varlık. Firavun, Musa’ya “Âlemlerin Rabbi nedir” sorusunu yöneltirken, Musa O’na “İnsan ne değildir.” Sorusunun karşılığını anlatmakla meşguldü. İnsan Tanrı değildir, hayvan değildir, nebat değildir, cemat değildir… İnsan insandır ve o kadar yoksundur ki, içini ilahi varlıkla doldurmuştur; zalumen cehuladır insan. Nefsini ve ben’liğini yok sayınca, zulmette olduğunu anlayınca, hiçbir şey bilmediğini farketti. Allah insanı bildi: insan, Allah’ı bildi; İnsan, insanı bilemedi; İnsanı bilen, insanın kendini değil; Allah’ı bilir.

(İsa’nın Yamalı Gömleği, Sait Mermer)

Hiç iyi niyetle başladığınız bir eylemin kötü bir sonuçla karşınıza geldiği oldu mu? Bazen uzaktan gözlemlediğiniz ve başlanıldığında iyi şeyler olacağını umduğunuz şeyler çok kötü sonuçlar doğurabiliyor. Peki,  gün yüzüne çıkan bu kötü sonuç ya asıl düzense, hiç düşündünüz mü?

Tolstoy, İnsan Ne ile Yaşar, kitabının içerisindeki öykülerden birinde vefat etmek üzere olan bir annenin, çocuklarını bensiz nasıl yaşarlar düşüncesinden yola çıkarak bir hikaye oluşturuyor. Annenin çocuğundan ayrılması bir düzensizlik evet ardından çocuğu için başlayacak olan yeni ve zıt olan bu hikâye nasıl asıl düzen olabiliyor. Kaos, nasıl böyle bir düzen oluşturabiliyor.

İnsan İlişkilerinin en şeffaf hali, dünya ekonomisinin en büyük krizi, savaşlar, hava olayları gibi bütün kaotik durumların sonucunda oluşan düzen aslında tecrübe değil. Kaotik ortamın getirdiği ve doğrudan, kendiliğinden oluşan yeni düzen oluşan yeni kullanım alanları. Kapitalizm, tam anlamıyla bir gelir eşitsizliği üzerine kuruluyken, toplumların düzenli bir şekilde aynı saatte uyanıp aynı saate uyuyacağı, benzer günlerde tatil yapacağı ve yemeğe çıkacağı eylemleri belirleyerek müthiş bir düzen eşitliği sağlıyor. Bu düzen eşitliği toplumun belirli bir kesimi üzerinde inanılmaz olumlu sonuçlar doğururken, diğer bir kesim için vahşi kapitalizm kazananları tanımlarını doğuruyor. Düzen içerisinde düzensizlik ve bunun sonucu oluşan paradoksal bir düzen.

İnsan ilişkilerinde de maalesef bu kavram çok kötü sonuçlar doğurabiliyor. Dünya nasıl yönetiliyorsa o yönetim en mikro düzen olan aileye kadar sıçrayabiliyor. Gassal dizisindeki örneğe birlikte bakalım; partnerler, birlikte evin içine bir havuz yaptırma kararı alıyor ve bu kararın ardından havuz yapım aşamasına başlanıyor. Bu eylemlerin hepsinde partnerler cok mutlu çünkü hayatlarındaki arzuladığı düşe kavuşmuş oluyorlar. Ancak havuzu deneyimleme süreci hayatlarına mal oluyor. İyi niyetle yapılan eylemler kötü sonuçlar doğurabiliyor ve bu doğan kötü sonuç başka birisinin hikayesinde bir düzene yol açıyor.

Peki, hayat bir denge üzerine kurulu olsa nasıl olurdu? Sorusunu içinizden geçirebilirsiniz. Gerçekten herkesin sadece mutlu olduğu bir disyopya düşünü Aldous Huxley, Cesur Yeni Dünya kitabında tasvir ediyor. Kitabı bitirdiğinizde bu mutluluk tasvirinin bile ne kadar eşit olmayan bir düzende sunulduğunu, kaosun aslında insanı beslediğini, yaşamın her evresinde oluşan zıtlığın insanın karar mekanizmasında ne kadar etkin olduğunu ve ağlamak, acı çekmek ve mutsuz olmanın da insanın kişisel iradesinin bir kararı olmasının verdiği keyifin, en büyük hazlardan bile öte olduğunu farkediyorsunuz. Dikkat, günün sonunda Franfurt ekolü ile aynı fikir savunuyor olabilirsiniz. Evet, bu düzenden kaçış mümkün değil.

Bir gün var o da bugün, geçmiş artık bitti ve gelecek henüz belirsiz. Şimdi içinde bulunduğumuz zamanı ev verimli ve sevdiklerimizle bu kaos içinde en dengeli şekilde yaşamaya çabalayalım.

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir