“Hızlanma bize kutlanacak bir şey olarak sunuluyor genellikle, ilk Blackberry’nin reklam sloganı, “Yapılmaya değerse daha hızlı yapmaya değer” idi. Google çalışanları arasında şirketin gayriresmi parolası da: “Hızlı olmayan hapı yutar”.”
(Johann Hari, Çalınan Dikkat, Neden Odaklanamıyoruz?)

İlkokulda okumayı söküp elmamızı kırmızıya boyadıktan sonra öğretmenimiz her alanda bize hızlı olmamız gerektiğini vurgulamıştı. Hatta bir sonraki dönem hızlı okuma yarışmaları yaptığımızı anımsıyorum. Ne kadar hızlı okursan, problemi ne kadar hızlı çözersen, teneffüslerde ne kadar hızlı kantine gidip sınıfına dönersen, ilk kompozisyon konusunu en anlamlı yazıyla yazıp en hızlı sen teslim edersen o kadar iyiydin, parlak bir öğrenciydin. Her şeyi hızlı yapma telaşı buradan bakıldığı üzere ilk olarak biz henüz a ve b’yi yeni öğrenmeye başladığımızda bize yükleniyor. Bu kelimenin tam tersi olan yavaşlık, derin düşünme, anlayarak okuma ise çok çok ötelerde, konuşulmuyor bile.
İnsanların çok çok hızlı okumasını sağlayabilir miyiz? Sorusundan yola çıkılarak çeşitli araştırmalar yapılmış. Bunun elbette mümkün olduğu ancak her zaman bir bedeli olduğu ortaya çıkmış, çalışma sonuçlarında. Sıradan insanlar –ilkokul masalarındaki bizler- biraz eğitim ve pratikle, gözlerini kelimelerin üstüne hızla gezdirip gördüklerinin bir kısmını akılda tutabiliyorlarmış. Ancak sonrasında okudukları şey hakkında çok az şey anladıkları belirlenmiş. Hızın artması, anlayışın azalması anlamına geliyormuş. Profesyonel hızlı okuyucuları inceleyen biliminsaları, sıradan insanlara göre anlam kapasitelerinin daha hızlı olduğunu ancak sonuca ulaşıldığında okudukları konuyla ilgili hatırladıkları şeyin çok az olduğunu öğrenmişler. İnsanların enformasyon özümseme hızının bir üst sınırı var aslında ve bu bariyer aşılmaya çalışıldığında beynin anlama kabiliyeti aşılıyor.
Aynı durum eğitim hayatından çalışma hayatına kadar gelinen süreçte insanlığa yüklenen “multitasking” kavramıyla da birebir bağlantılı. Teknoloji hayatımıza girdiğinden beri her şeye hızlı erişim mümkün. Twitter’da herhangi bir haber başlığının altında her milletten insanın yaptığı yorumları görerek, o toplum hakkında sosyolojik bir fikir beyan edebiliyoruz. Ya da insanların habere odaklanma süreleri hakkında araştırmalar yapabiliyoruz. Aynı anda birkaç şey yapabileceğimizi vurgulayan bu hızlı erişimle bağlantılı gündem ve beklenti jonglörlükten yaptığımız anlamını taşıyabilir. İnsanlar bir görevden diğerine gidip geliyorlar. Beyinleri üstünü örtüp pürüzsüz bir geçiş deneyimi sunduğu için geçiş yaptıklarını farketmiyorlar. Gün içinde birkaç işi aynı anda yapma süreci aslında kişinin odaklanma becerisini aşındırıyor. Bir işten diğerine geçiş yaparken, önceki yapılan işe dair bilgilerin çoğunun anımsanmadığı çeşitli bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış durumda. Çoklu görevin tek sonucu, yapılan görevin hafıza konumunda azalması değil aynı zamanda kişinin yaratıcı potansiyelini de etkilediği, yeni fikirleri ve çağrışımları da azalttığı, yapılan araştırmalar sonucu ortaya çıkmış.
Deneyimlerimizin, hatıralara dönüşmesi için zihinsel alan ve enerji gerektiğinden, enerjimizi çok hızlı geçişlere harcamak, hatırlama ve öğrenme kapasitemizi azaltıyor görüldüğü üzere. Ayrıca dikkat dağıtan şeylerden uzaklaşıldığında, dikkati dağıtarak kaçınılan eylemleri de görmeye başlayabiliriz. Günümüzde uyanır uyanmaz telefona bakmak yerine herhangi bir gazeteye abone olarak okuma yapan insanların sayısı parmakla sayılacak kadar azdır. Ancak bu cümleyi okurken bile elimizde telefonlarımız varsa dikkatimizin ne kadar dağıldığını ve konuyla ilgili ne kadar az şey anımsayacağımızı düşünmüyoruz. Bu durum yalnızca haberleri gazeteden okumak değil aslında anı yaşamayı da kaçırıyoruz. Aileyle, kendimizle ve dostlarımızla geçirdiğimiz zamanlara dönüp bakıldığında telefona bakılmayan bir an bile olmadığını söylersek yanılmış olmayız. Çok hızlı çok geçici şeylerden ziyade daha yavaş ama anlamlı olana tutunmak belki derin bir nefes almamızı sağlayacak, kim bilir.
Ve sakin olmak gerek, çünkü dünya kişisel bir bant genişliğine sığacak kadar küçük değil.