içinde

Hepimiz Nezih Hayatlarımızı, Gözleri Hariç Her Tarafı Kapkara Olmuş, Boğazları Kömür Tozu Dolu Halde, Kaslarıyla Kürek Savurarak Yeraltında Köle Gibi Çalışanlara Borçluyuz.

 “Her bir tarihsel devrin iktisadi üretimi ve zorunlu olarak bundan doğan toplumsal sınıflanma bu tarihsel devrin politik ve entelektüel tarihine zemin oluşturur.. Buna uygun olarak, toprak üzerindeki en eski ortak mülkiyet çözüleli beri tüm tarih, sınıf mücadeleleri tarihidir, toplumsal gelişmenin çeşitli aşamalarında sömürülen ile sömüren, ezilenler ile ezen sınıflar arasındaki mücadeleler tarihidir… Bu mücadele ise şimdi, sömürülen ve ezilen sınıfın (proletaryanın) kendini artık sömüren ve ezen sınıftan, aynı zamanda tüm toplumu sonsuza dek sömürüden, baskıdan ve sınıf mücadelelerinden kurtarmadan kurtulamayacağı bir aşamaya gelmiştir…”

(Diyalektik ve Tarihsel Materyalizm, J.V.STALİN)

Dünyadaki ekonomik, teknolojik ve dini gelişimi Sanayi Devrimi öncesi/ sonrası olarak değerlendirmek,  toplumdaki dönüşümü anlamak açısında oldukça önemlidir. Toplum, belli bir düzene bağlı ilerlerken yaşanan teknolojik değişimi kabullenmekte oldukça güçlük çekmiştir. Tarihi okumalar yapıldığında, devletin belirli bir kanunu koyduğunda o kanunun işleyişinin hemen gerçekleştiği, toplum nezdinde hemen kabul edildiği görülmemiştir. Toplumun yeni düzeni kabul etmesi, eski kuralların yumuşatılıp devam ettirilmesi koşulu ile gerçekleşmiştir, her dönemde.

Sanayi Devriminin beraberinde getirdiği yeniliklerin en önemlisi ve toplumu emek konusunda ilgilendiren kısmı –kapitalizmle birlikte- kurumsallaşma yani işçilerin artık şirketler aracılığıyla, çalıştırılarak emeklerinin belirli bir kısmının işverene kiralanması ve o kira karşılığında işveren tarafından alınacak ücretin belirlenmesi, emeğinin sömürülmesi, ürettiğine topluma yabancılaşma, bir nevi mülksüzleşme…

Mülksüzleşmeyi biraz açalım, emek tarihine bakıldığında Osmanlı İmparatorluğu gibi sanayileşmeye geçememiş devletlerin, belirli iş tabanlarının çoğunlukla yabancı sermayeye devredildiğini görmekteyiz. Hamallar, tulumbacılar gibi (herhangi bir malın taşınması durumunda alınan ücret, malın değerinin yüksek olduğu durumlarda değişmektedir.) meslek kollarında, mülk ve üretim araçları bu kişilerin elinde bulunmaktadır. Ancak sanayileşme ile birlikte gelen kurumsallık (vinç gibi teknolojik aletlerle tanışma serüveninin başlangıcı) bu meslek dallarının bir işverenin altına girmesini ve belirli ücret dahilinde çalıştırılması koşulunu zorunlu kılacaktır. Toplumun, tam bu noktada kabullenme süreci,- her ne kadar dönem içerisinde çeşitli yasalarla desteklense bile- olumlu olmayacaktır.  Gelir kaybı, çalışma saatleri, sendikalaşma, grev, emeğin sömürülmesi gibi kavramlar ise, artık gazete başlıklarında yerlerini alacaktır. Bu bağlamda değerlendirdiğimizde, teknolojik gelişim karşısında işçilerin engelleyici rolü olamadığını söyleyebiliriz.

Sanayileşmeyle birlikte kömürün, en değerli maden haline gelmesi, belirli koşullar altında maden ocaklarında çalışan işçilerin hayatlarını da gözler önüne serecektir. George Orwell, Wigan İskelesi Yolu adlı eserinde, kömür madenlerinde çalışan işçiler için, “Sadece “kömür”dür- sahip olmak zorunda olduğum bir şey; karşılığında para ödeme gerekliliği hariç, aynı manna (beyaz altın tozu) gibi belirsiz bir yerden gelen gizemli kara bir maddedir. Arabayla Kuzey İngiltere’yi baştan başa geçip üstünde olduğunuz yolun yüzlerce metre altında madencilerin kazmalarını kömüre indirdikleri bir kez olsun aklınızdan geçirmemeniz gayet olasıdır. Yine de, arabanızın ilerlemesini sağlayan bir anlamda madencilerdir. Aşağıda fenerler tarafından aydınlatılan dünyaları, yukarıdaki gün ışığı dünyası için, kökün çiçek olduğu gibi elzemdir”. Bu pasajda sınıfsal ayrımın, belirli bir kesimin yalnızca ondan üstün olarak gösterilen başka bir kesimin konforu için çalıştırıldığı, kar amacının yoğun olduğu sistemin tanımını görmekteyiz, Kapitalizmin!

Kömür madenlerinde çalışan işçilerin, 18.yy kapsamında, çalışma koşulları değerlendirildiğinde yeraltında, tozlu, aşırı sıcak, gürültülü, kargaşalı, karanlık, kirli hava ve dayanılmaz derecede dar bir mekanda, güçsüz ışıklarla, kömür tozlarının arasında çalıştırıldığı ve bu çalışma koşullarında bile “işçi” adı altında verilmiş haklarının olmadığı bir sistem, günümüzde aynı koşulların daha da kötüleştiği bir sistem…

Kömür madeninde çalışan işçilerin haklarıyla ilgili yaptığımız okumalarda, onlar adına kurulmuş olan sendikaların maaşlarından kesildiğini, maden de kullanılmak üzere verilen el fenerinin maaşlarından kesildiğini, asansör düşmesi, kayanın çökmesi gibi iş kazası kapsamında gerekleşen vefatta aileye verilecek tazminatın belirsiz olduğunu görmekteyiz.

Bir ülkede doğmuş olmanın o ülkenin toprağının bir bölümüne sahip olma hakkı tanıdığı şeklindeki akıldışı doktrinler, bunlarla birlikte insanların sahip olmasını dilediği hakların, onlara sunulan ideolojik siyasi rantlar uğruna harcanması ve bu hakların oyalanarak, geciktirilerek ve gelecek nesilde bir konfor elde etme imkanı sunulmadan verilmesi.

Karmaşık sanayi ve ticaret koşullarında, düzenli ücretlerle daimi istihdam imkansızdır; buna karşın, işsizlik ücreti destekli işsizlik, tıpkı istihdam ücretleri gibi, başlangıçta ahlaksızlaştırırken kısa ya da uzun vadede ulaşacağı son perişanlıktır.

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir