OSMANLI DEVLETİ’NDE SOSYALİZM KAVRAMI
OSMANLI DEVLETİ’NDE SOSYALİZM KAVRAMI
içinde ,

OSMANLI DEVLETİ’NDE SOSYALİZM KAVRAMI

 Sosyalizm (Fr. socialisme), özel mülkiyetin ve gelir dağılımının, fertlerin sadece kendi menfaatlerini korumaları suretiyle veya kapitalizm şartlarında piyasa güçlerinin serbest işleyişi yoluyla belirlenmeyip toplumun denetimine bağlı tutulduğu toplumsal örgütlenme sistemine ve ideolojisine verilen addır. Özel mülkiyet, piyasa ekonomisi ve kâr esasına dayanan kapitalizme bir tepki olarak doğan sosyalizm sermaye sahipleriyle işçiler arasındaki eşitsizliği, servet ve refah farklarını ortadan kaldırma iddiasındadır. Sosyalizmde üretim araçlarının toplumun mülkiyetine geçmesi ve özel mülkiyet yerine kolektif mülkiyetin oluşturulması, toplumda sınıf farklılıklarının ortadan kaldırılması amaçlanmaktadır. Sosyalizmin savunduğu bazı fikirleri bütün düşünce tarihinde bulmak mümkünse de modern şekliyle sosyalizmi bunların ürünü saymak yanlıştır. Bununla birlikte sosyalist düşünceyi savunanlar kavramın kökenini Eflâtun’a kadar götürerek bütün hak aramalarını ve adalet isteklerini bu ideolojiye mal etmeye çalışmışlardır. Sosyalizmin gerçek amacı insanlık gelişiminin yağmacı aşamasını kesin olarak ortadan kaldırmak ve daha ileri gitmektir. Sosyalizm, kapitalizmin tersine, üretim araçlarında özel mülkiyetin yerine ortak mülkiyetin, kar için anarşik üretimin yerine kullanım için planlı üretimin bulunduğu bir sistemdir. Sosyalist öğretinin başlangıç noktası, burjuva toplum düzenine ilişkin eleştiridir.

       Öncelikle sosyalizm, sosyalistlerin neyi hedeflediklerinden, politik olarak ne yaptıklarından ve bunun hangi sonuçları olduğundan başka bir şey değildir. Sosyalizm, uzun süren, kendisini her zaman yeniden icat eden ve günümüzde de esas itibariyle yenileyen bir temel akımdır. Sosyalizm, kapitalizmin değişim oranına kendisini değiştirmekte ve aynı zamanda ekseriyetle kapitalizm üzerinde belirleyici etkide bulunmuştur.

       Bitmekte olan 18.Yüzyıl’daki Büyük Fransız Devrimi, aydınlanma ve İngiltere’de buhar makinesi ve dokuma makinelerinin icadı ile başlayan sanayi devrimi, modern sosyalizmin tinsel, politik, sosyal ve iktisadî koşullarını yarattılar.

       Marks’ın sosyalizmi, ulus topluluğu ve devlet sorunlarını da, yalnızca geçmişi açıklamak anlamında değil, aynı zamanda geleceğin cüretli bir önceden görmesi ve bunu gerçekleştirmek için gözü pek bir eyleme girişilmesi de, aynı tarihsel yere oturtulmaktadır. Uluslar, toplumsal gelişmenin burjuva çağının, kaçınılmaz bir ürünü, kaçınılmaz bir biçimidir.

       Sosyalist sistem, kapitalist sistemin toplumda tüm fertlerin refahının, tam kullanım ve iktisadi etkinlik ilkelerinin tam sağlanamayacağı düşüncesinden hareketle belirli bir azınlığın refaha ulaşacağı ve ekonomide istikrarsızlık ve dalgalanmaların yaşanacağı tezini savunarak kapitalist sisteme tepki olarak ortaya çıkmıştır. Sosyalist sistemin bir tanımı yapılacak olursa; Üretim araçları mülkiyetinin kamuya ait olduğu, bu araçların insanların ihtiyaçlarını karşılamak üzere toplumu yöneten organ tarafından üretime tahsis edildiği iktisadi organizasyon biçimidir. Sosyalizm öncelikli olarak sosyal bir sınıf konumunda bulunan burjuvaziyi ve kapitalist zihniyeti ortadan kaldırarak kapitalizmin neden olduğu aksaklıkları yok etmek, bunun devamında da 1917 sonrasında sanayileşmenin geliştirilmesinde rol oynayacak komünizmin kurulması gibi iki temel rolü üstlenmiştir. Bu iki görevin yerine getirilebilmesi amacıyla, Lenin’in deyimiyle Proletaryanın egemen bir sınıf olarak örgütlenmiş şekli olan devletin müdahalesinin kaçınılmaz olduğu varsayılmıştır.

Osmanlı Devleti’nde Sosyalizmin Ortaya Çıkması

       Türkiye’de sosyalizm sözcüğünün duyulması, bu kavramın gündeme gelmesi, 19. yüzyılın son yıllarına kadar geriye götürülebilir. İkinci Meşrutiyet (1908) itibariyle Rumeli’den, Selanik’ten başlayarak İstanbul’a yayılan işci hareketleri, Osmanlı Meclisi Mebusan’ındaki Ermeni (Taşnak) mebuslar, kendisini Osmanlı sosyalisti olarak tanımlayıp onlar adına söz söylediğini ifade eden Vlahov Efendi, Sosyalist Hilmi diye de bilinen Hüseyin Hilmi’nin Osmanlı Sosyalist Fırkası (1910), Türkiye Sosyalist Fırkası (1919), Sosyal Demokrat Fırkası (1918), İstanbul Aydınlık çevresi, İşci Çiftçi Sosyalist Fırkası, vb. ve bu yapılanmalar çevresindeki çeşitli yayınlar, dergiler, grevler, işçi hareketleri; Türkiye Komünist Fırkası’nın 1920 Eylül’ünde Bakü’de Mustafa Suphi başkanlığında kuruluşuna kadar da sol ve sosyalist fikirlere yabancı olunmadığını gösterir. 1919-1923 arasının fevkalade karışık ve karmaşık ortamında Enver Paşa’nın ve dağılmış İttihatçıların Bolşeviklere yakınlaşma, Sovyetler Rusya’sından yararlanma amaçlı bir dizi çabası, örgütlenmesi, yayın faaliyetleri de unutulmamalıdır. Çoğunluğu Ermeni gayrimüslim sosyalistlerin ve Avrupa ile ilişkiye girmiş Osmanlı aydınlarının etkisindeki Osmanlı solunun bir gelenek yarattığını söylemek güç olsa da bir fikrinin fark yarattığı söylenebilir.  Bu dönemde, daha çok “azınlıklar” arasında yayılan sosyalist düşünce, özgül milliyetçiliklerin etkisiyle Osmanlı İmparatorluğu’nda tek bir sosyalist hareketin ortaya çıkmasına engel olmuştur. Bunun yerine bu dönemi her milliyetten sosyalistlerin ayrı ayrı etkinlik gösterdiği bir dönem olarak adlandırılabilir.

Hüseyin Hilmi (Sosyalist Hilmi)

       Osmanlı Devleti’nde sol veya sosyalist fikirler her ne kadar II. Meşrutiyet’le birlikte kurumsal bir kimlik kazanmaya başlamışsa da, Türk kamuoyunun bu fikirlerle tanışması çok önceki tarihlere kadar uzanmaktadır.  Tanzimat döneminden itibaren Osmanlı aydınının en temel problemi hiç şüphesiz ki bu ülke nasıl kurtulur sorusuna cevap verebilmektir. Mevcut siyasi idare ile bu sorunun cevabını bulmanın mümkün olmayacağına, cevap bulunsa bile uygulanamayacağına inanan, Türk siyasi hayatının örgütsüz ilk muhalefet grubunu oluşturan Yeni Osmanlılar veya Jön Türklerle başlayan düşünsel alt yapı ülke sınırları içinde zamanla değişik fikir akımlarının doğmasına yol açmıştı. Ancak bu fikir akımları 1908 yılından sonra sistemli bir şekilde ortaya çıkmaya başlamıştır.  II. Meşrutiyet döneminde ortaya çıkan bu fikir akımları içerisinde en zayıf olanı hiç şüphesiz ki sosyalizm akımıdır. Sosyalist ideoloji Osmanlı toplumu tarafından pek kabul görmemiş olmasına rağmen dönemin aydınları arasında tartışma konusu olmuş, basın ve yayın organlarının sayfalarında ve ders kitaplarında kendisine yer bulabilmiştir.

        Fransız Devrimi’nin ilkeleri 19. yüzyıl pozitivizmi ve III. Cumhuriyet Fransız toplumsal düşüncesi, başta Paris’e sığınık Jön Türkler olmak üzere, Osmanlı aydınını derinden etkilemiştir. Diğer bir deyişle Osmanlı Devleti’nin çağdaşlaşma modeli büyük ölçüde Fransız örneğinden esinlenmiştir. 1908 ertesi Hürriyetin İlanı’yla birlikte III. Cumhuriyet Fransa’sının solidarist toplum anlayışı II. Meşrutiyet yıllarına damgasını vuracaktır. Bu anlayışın ilk be­lirtileri Selanik’te gözlemlenmiştir. Yeni Felsefe ve Genç Kalemler bu çizgiyi gündeme getiren yayın organlarıdır. Durkheim sosyolojisi bilim anlayışıyla Yeni Felsefe dergisinde yer alacaktır. Aynı tarih­lerde Genç Kalemler diye bilenen aydın zümre benzer bir atılımda bulunuyor ve dil üzerinden ulus devlete yönelik yeni bir kimlik arayışına girişiyordu. II. Meşrutiyet bundan böyle Osmanlı’nın son döneminde Osmanlı’ya özgü bir “aydınlanma” dönemini açıyordu. İkinci Meşrutiyet, Tarık Zafer Tunaya’nın deyimiyle, Cumhuriyet’in laboratuarı işlevi görecektir. Cumhuriyet, çoğu fikir akımlarını II. Meşrutiyet’ten devralıyordu. Milliyetçilik, İslâmcılık, Batıcılık, Sosyalizm, Halkçılık, Solidarizm ve ben­zeri birçok düşünce Jön Türklerin tartışma ortamında yeşerecektir.

       Osmanlı İmparatorluğu’nu çok kültürlülük yapısı içerisinde öncelikle devleti dağılmaktan kurtarmak için Fransız İhtilali’nin “eşitlik, özgürlük, adalet” gibi söylemlerinden etkilenen Osmanlı aydınları, anayasanın yeniden yürürlüğe girmesi için grev ve boykotlara yönelmişlerdir. Bunun yanında farklı etnik kimliklerin “Milliyetçilik sorunu” aydınların sosyalist düşünceyi İslam ve devlet geleneğiyle bağdaştırarak tanımlamalarında büyük rol oynamıştır. Çünkü Osmanlı’daki devlet anlayışı Tanrı’nın gölgesini iktidarıyla halka taşıyan sınıflar üstü bir anlayışa sahiptir.

       Osmanlı sosyalistleri aslında bir sıkışmışlık içindeydiler. Bir yandan gidip gördükçe veya okudukça Avrupa’daki refah seviyesine ve teknolojik gelişmelere imreniyorlar, Osmanlı ülkesinin de kalkınmasını ve gelişmesini istiyorlardı. Ama diğer yandan, sosyalist teorinin ve Avrupa’da gördükleri güçlü sosyalist siyasal hareketlerin çekiciliği bu genç aydınları yeni bir siyasal akımın doğmakta olduğuna da ikna etmiş bulunuyordu. Sosyalizmi tarihteki bütün zulümlere, haksızlıklara, sömürüye, yoksulluk ve sefalete son verecek yeni bir siyasal akım olarak görüyorlardı. Yazdıklarından buna içtenlikle inandıkları da görülüyor. Bu sıkışmışlık nedeniyle dergilerinde sosyalizmin bütün akımlarından renklerin yanı sıra özel teşebbüs yoluyla gelişmeyi savunan yazılar da görebilmekteyiz.

Osmanlı Devleti’nde Kurulan ilk Türk Sosyalist Parti: Osmanlı Sosyalist Fırkası

       1908 yılından sonra Anayasası’nın yeniden yürürlüğe girmesiyle çok partili sisteme geçilmiştir. Yeni dönemin ilk seçimleri 1908 yılında yapılmıştır. Bu seçimlerde İttihat Terakki Partisi ve Ahrar partisi olmak üzere iki parti yarışmıştır. Ahrar Partisi bu seçimde başarı sağlayamamıştır. İttihat Terakki Partisi ise milletvekilliğin tüm listelerini kazanmıştır. Ancak İttihat Terakki Partisi’nden seçime giren tüm adaylar bu partiyi desteklemiyordu. Seçimlerden bu partiden muhalif sıralarına ciddi kaymalar görülmüştür. İşte tüm bu gelişmelerden sonra ise İştirâk çevresinin yayın faaliyetine başlaması, sosyalizm gibi yeni bir fikri savunması ve Osmanlı Sosyalist Fırkası’nı kurarak siyaset alanında mücadele etmesi için koşullar ancak 1908’den sonra uygun olabilmiştir. İştirak çevresi, Osmanlı ülkesinde genel anlamda “sol” ve dar anlamda ise “sosyalizm”i hem siyasal bir hareket olarak hem de basın yoluyla ortaya konan bir düşünce akımı olarak ilk kez tartışmaya açan İştirakçi Hüseyin Hilmi Bey ve onun çevresinde toplanan ve bazen parmakla sayılabilecek kadar az bir insan topluluğunu ifade eden bir entelektüel gruptur. Kendilerini sosyalist olarak tanımlamakla beraber, karşıtlarınca, işçi haklarını ve işçi grevlerini bir tür ün-nam yapma aracı olarak kullanan ve “fikir kulübü olmaktan ziyade bir geçim yolu, iş ve meşgale endişesi ile bir arada bulunan” bir çevre şeklinde tanınırlar. Aslında karşıt grupların yüzeysellik odaklı bu eleştirileri, İştirak gazetesinin ikinci kez yayınlanmaya başladığı Haziran 1912 tarihine değin çok da haksız olarak görülemez. Hareketin sosyalizme ilişkin düşünsel endişeleri, ancak 1912 yılı ve sonrasındaki yayınlarda dikkat çeker.

       Derginin logosunun altında bazen, “Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar” sözü yer alır. Kimi zaman da “Milletim nev-i beşerdir, vatanım rûy-i zemîn” şeklinde oldukça “beynelmilel” bir ifadeye yer verilir. Dergide bazen âyet ve hadîslere de atıfta bulunulur ancak son derece iğreti durmaktadır. Bu ilk Marksistlerin yüzeysellikleri, Batı’ya ilişkin dogmatik kabulleri ve İslam hakkındaki kolaycılıkları Türkiye’de solun kaderi olacaktır. Osmanlı Sosyalist Fırkası kuruluşu İştirak gazetesinin 19. Sayısında duyurulmuştur. Kurucuları İzmir’de aynı çevrede yaşayan II. Abdülhamid muhaliflerinden oluşmaktadır. 1910 yılının Eylül ayında kurulmuştur. Kurucuları arasında Hüseyin Hilmi, Namık Hasan, Pertev Tevfik, İbnül Tahir İsmail Faik, Baha Tevfik ve Hamit Suphi sayılmaktadır.

       Osmanlı Sosyalist Fırkası ve Osmanlı’da sosyalizm mücadelesi anti komünist çevrelerin de dahil olduğu bir kesim tarafından aydın fantezisinden ibaret görülse de fırkanın kurulduğu ve faaliyette kaldığı döneme baktığımızda işçi hareketlerinin Selanik’ ten sonra İstanbul ve çevresinde de yükselmekte olduğunu görmekteyiz. Daha çok gayrimüslim işçilerin ön planda olduğu işçi hareketlerine 1908’den itibaren Müslüman işçiler de katılım göstermiş ve Osmanlı Sosyalist Fırka kadroları da zaman zaman bu işçilerle organik bağ kurarak işçi hareketinin siyasete yansımasını oluşturmuşlardır.

Osmanlı Devleti’nde Yaşanan İşçi Hareketlenmeleri

       Temel hak ve özgürlüklerin kazanılması ve bu hakların uzun mücadeleler sonucu elde edilmesi sosyolojik bir olgu niteliğindedir. Tarihte birer mücadele örgütü olarak ortaya çıkan ve sosyolojik bir olgu olan sendikalar, Türk siyasal hayatında zaman zaman ön plana geçmiş ve siyasal karar merkezlerine etkide bulunan rollere sahip olmuşlardır. Bizde sendikaların oluşumu yakın bir geçmişe dayanır. Osmanlı Devleti, tüm olarak tarımsal bir ekonomiye dayandığından ve sanayileşme hareketi bir kaç imtiyazlı yabancı kuruluş dışında var olmadığından, Batı’da olduğu gibi işçi ve işveren ilişkileri oluşamamıştır. Meşrutiyet öncesinde büyük kentlerde, limanlarda ve stratejik sektörlerin bulunduğu bazı alanlarda, işçilerin dernek kurma ve sendika faaliyetlerine tanık olmaktayız.

        İstanbul, Selanik, İzmir, Bursa ve Beyrut gibi bölgeler, ücretli çalışmanın ve beraberinde işçi sayısının arttığı, bununla birlikte işçi ve işveren tarafları arasındaki ilişkinin de daha kurumsal hale gelmeye başladığı bir yapıya bürünmesine yol açmıştır. Bu bölgelerde artan fabrikalarla birlikte, geleneksel zanaat sisteminde var olan işçilere fabrika işçilerinin de katıldığı ve ücretli çalışan sayısının nicel açıdan bir gelişim gösterdiği görülmüştür. Zanaat sisteminde işçi ve işveren, yani usta ile kalfa ve çırak arasındaki daha ailevî olarak nitelendirebileceğimiz ilişkilerin fabrika sisteminde yerini daha kurumsal ilişkilere bırakması ise, işgücünün nicel gelişim yanında, nitel açıdan da bir gelişim yaşamasına ve çalışma hayatında işçi işveren taraflarının daha belirgin hale gelmesine neden olmuştur. İşçiler açısından nicel ve nitel anlamda yaşanan bu iki gelişmenin sonuçlarından biri ise, 1870’lerden başlayarak Osmanlı çalışma hayatında iş bırakma eylemleri ve grevlere daha sık rastlanılması olmuştur.

       Meşrutiyetin ilanıyla Osmanlı işçileri ve memurları arasında yurdun genelini saran ve eylül sonuna kadar sürecek olan bir grev dalgası başlamıştır. İşçiler için şüphesiz ki bu grev dalgasının altında anayasanın tanıdığı özgürlükten ziyade %20’yi bulan enflasyon artışı ve hayat pahalılığı yatmaktaydı. Memurlar ise yabancı uyruklu memurların fazla maaş alması ve kayırılmasından şikâyetçiydi. Özellikle işçiler ekonomik taleplerinin yerine getirileceğini düşünmüşler fakat Meşrutiyetin ilanından sonra verilen vaatlerin yerine getirilmemesiyle birlikte altı ay içinde 100’ü aşkın grev gerçekleştirmişlerdir. Fakat unutulmamalıdır ki işçi ve memurlar grevi son çare olarak düşünmüş, grev öncesinde işverenlerine dilekçe vererek taleplerinin yerine getirilmesini yoksa greve gideceklerini belirtmişlerdir. Bu bakımdan bu grevlerin çoğunluğunun işçi ve memurların uzlaşacak bir makam bulamaması yüzünden cereyan etmiş olduğu anlaşılmaktadır.

       Rumeli’de işçi örgütlenmesi sosyalist bir temele dayanmaktadır. İstanbul ve İmparatorluğun diğer bölgeleri için de benzer durum söz konusudur. İstanbul’da da, işçi örgütlerinden önemli bir kısmının sol temel üzerine kurulduğu söylenebilir. Osmanlı Terakki-i Sanayi Cemiyeti’nin uzantısı olarak kurulan Osmanlı Sanatkârân Cemiyeti, geleneksel olarak sola yatkın ve devrimci bir cemiyettir. Örgütlenme hareketleri, özellikle Rumeli’de tümüyle sosyalist fikirlerin ve sosyalist kuruluşların etkisinde gelişmiş, bu etki çeşitli yollardan İmparatorluğun diğer bölgelerine de geçmiştir.

DEĞERLENDİRME

       Fransız İhtali’nin ortaya çıkmasıyla birlikte Sosyalizm Karl Marx tarafından sistematik bir hale getirilmiştir. Burjuvaya tepki olarak çıkan sosyalizm halkın refah seviyesinin eşitlenmesini savunuyordu. Sermaye sahiplerinin ve işçilerin arasındaki refah düzeyinin kalkmasını savunuyordu. Her toplumun Sosyalizm’i benimseme ve yaşama şekli farklıydı. Osmanlı Devleti’nde de Sosyalizm terimi ilk olarak Ermeniler tarafından dile getirilmiştir. Ancak daha sonra aydın kesimden bazı entelektüeller “sosyalizm” terimini benimsemişler ve kendilerini sosyalist olarak tanımlamışlardır. İlk sosyalizm II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İştirak gazetesinin yayımlanmasından sonra görmekteyiz. Bundan önce istibdat dönemi yaşayan Osmanlı Devleti’nde sosyalistlik ya da sosyalizm gibi kavram ve terimlerde yasaklı kelimeler arasında bulunuyordu ve dillendirilmesi o yüzden yasaktı. II. Meşrutiyet’in ilanı ile Hüseyin Hilmi’nin kurmuş olduğu İştirak Gazetesi’nde siyasi manada sosyalizm ele alınmış ve Osmanlı topraklarında hem siyasal olarak hem de düşünsel manada tartışılmaya başlanmıştır.

       1910 yılının Eylül ayında Osmanlı Sosyalist Fırkası kurulmuştur. Kurucuları arasında Hüseyin Hilmi, Namık Hasan, Pertev Tevfik, İbnül Tahir İsmail Faik, Baha Tevfik ve Hamit Suphi vardır. Bu fırkanın kurulmasından sonra işçi faaliyetleri Selanik’in ardından İstanbul’da da görülmeye başlanmıştır. Bu işçi faaliyetleri ile Osmanlı Sosyalist Fırkası arasında bir ilişki görülmüştür. Yeni sanayi sektörlerinin oluşmasıyla birlikte ortaya çıkan işçi sınıfı ağır çalışma koşulları altında çalışıyordu ve gelirleri düşüktü bunun sonucunda sendikalaşma hareketlenmeleri görülmüş ve toplu grevler yapmışlardır.

KAYNAKÇA

Bülent AKKUŞ, “Türkiye Cumhuriyeti’nde Sosyalizm: Türkiye Kominist Partisi’nin Cumhuriyet Halk Partisi’ne Bakışı ve Özgün Bir Düşünür ve Siyaset Adamı Olarak Mehmet Ali Aybar”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi

Taner ASLAN, “II. Meşrutiyet Dönemi İşçi Hareketleri ve Bu Hareketlerin Meydana Getirdiği Sorunlar Üzerine Bir Deneme”, Ankara Üniversitesi OTAM

Oya BAYDAR, “Türkiye Solu Üzerine (Öz) Eleştirel Notlar”, Doğu Batı Düşünce Dergisi

Mıcheal BRIE, Chrıstoph SPEHR, Sosyalizm Nedir? www.Kozmopolıt.com,

Ertuğrul, CESUR, “Osmanlı Dönemi Sosyalizm Tartışmaları ve “İştirâk” Kavramı”, Muş Alparslan Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 

Albert EİNSTEİN, “Neden Sosyalizm?”, çev. İhsan Kamalak, Nazım Dura

Serkan ERDAL, Osmanlı Devleti’nde Sosyalist Faaliyetler Üzerine Bazı Örnek İncelemeler, (Yayımlanmamış Doktora Tezi)

Hilal GÖRGÜN, “Sosyalizm”, DİA, TDV

Selçuk GÜRSOY, Osmanlı Sosyalist Fırkası ve Yayınları. 

Leo HUBERMAN, Sosyalizmin Alfabesi

Abdurrahman IŞIK, “Sosyalist Ekonomik Sistemden Piyasa Ekonomisine Geçişin Nedenleri”, Yönetim ve Ekonomi Araştırmaları Dergisi

Umut KARABULUT, Ömer Faruk ÖZKUL, “II. Meşrutiyet’in İlanından Tatil-i Eşgal Kanunu’na (1909) Osmanlı Payitahtında İşçi Hareketleri”, Belgi Dergisi

Vladimir İliç LENİN, Karl Marks Marksizmin Bir Açıklaması ve Kısa Bir Biyografik Özeti, Çev. Vahap Erdoğdu

Ludwing Von MİSES, “Sosyalizm”, Liberal Düşünce Dergisi

İsmail Arda ODABAŞI, II. Meşrutiyet Basınında Halkçılık, Köycülük, Sosyalizm

Hande SONSÖZ, “Sosyalizmin Türkiye Düşünce Tarihindeki İzleri ya da Sosyalistçe Yaşamın Diğer Adı Zor Zanaat”, Doğu Batı Düşünce Dergisi

Yusuf TEKİN, “Türkiye’de İlk Sosyalist Hareket “İştirak Çevresi”nin Sosyalizm Anlayışı Üzerine Bir Değerlendirme”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi

Haydar TEMÜR, “Kendi Yayınları Çerçevesinde Osmanlı Sosyalist Fırkası Çevresinin Fikirleri”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi

Kadir YILDIRIM, “Balkan Savaşları’nın Osmanlı İşçi Hareketleri Üzerindeki Etkileri”, Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi

Ne düşünüyorsun?

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    1. Ebru hanım yazı ve kullanılan kaynaklar çok güzel elinize sağlık.Bu türdeki yazılarını merakla bekliyor takip ediyorum.
      *Atatürk’ün sosyalizm hakkında(İştirakiyun fırkası) görüşlerini beklerdim birde Durkheimin yanında Bergson ve Hasan Ali Yücel faktörünü bekliyordum umarım bizleri bilgilendirmeye devam edersiniz başarılar.